“Sevdalandık Denizlere”

deniz-DF98-69A9-CCC0 Birkaç genç kız, 2-3 sene önce, Deniz Gezmiş’in anma törenine, üzerinde bu sözlerin yazılı olduğu t-shirtlerle gidiyorlardı. Buraya kadar, her şey normal görünüyordu. Ama tabii, birkaç saniye sonrasında, insanın aklına, “Diğer Deniz kim ki?” sorusu geliyordu. Düşünmeye gerek olmaksızın, resme bakınca cevabı almak mümkündü.

697541777079-BEFB-4214-D366 Bir tarafta, Deniz Gezmiş, inandıkları uğruna ölümü gözü almış, 68 kuşağının en önemli öğrenci önderlerinden biri. İster “o yıllarda iki taraf da kandırıldı” deyin, ister “onların da hataları oldu” deyin, ister “Bugün yaşasa, gayet zengin olurdu” deyin. Bunlar elbette olası, hayat, uzun vadede, insanları bambaşka noktalara taşıyabilir. Bunlar sonsuz varsayımlar. Ama ne olursa olsun, benim bu hayatta, en çok hayran olduğum insan modeli, hiçbir şart ve koşulda, inandıklarını savunmaktan vazgeçmeyen insanlar. Ve bu inandıklarını savunmaktan vazgeçmeme kavramının en uç noktası olarak, “ölümü dahi umursamamak”, örnek gösterilebilir sanırım.

   Deniz Gezmiş ve arkadaşları, eğer yaptıklarından dolayı özür dileseler ya da pişmanlık ifade etselerdi, belki de affedileceklerdi. Yani, şu anda, muhtemelen yaşıyor olacaklardı. Belki, 60’larının sonunda emekliliğin keyfini çıkaran herhangi biri, belki de hala, kendi deyimleriyle, “profesyonel bir devrimci” olarak. Ama onlar, böyle bir özrün, mücadelelerine ve onlara inanan insanlara, ne kadar büyük bir darbe vuracağını çok iyi biliyorlardı. Sonuçta, özür dilemediler ve sonunda, 6 Mayıs 1972 günü, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını değiştirmeye cebren teşebbüs” suçundan idam edildiler.

   İdama tanık olan avukatı Halit Çelenk‘e göre son sözleri “Yaşasın tam bağımsız Türkiye. Yaşasın Marksizm-Leninizm’in yüce ideolojisi. Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi. Kahrolsun emperyalizm. Yaşasın işçiler, köylüler” olmuştur.

Ve gelelim resimdeki diğer denize:

Deniz Baykal.

   ”SOL”cu(!) CHP’nin o zamanlardaki Sosyal demokrat(!) Genel başkanı… “Ben Kürt’üm” diyen milletvekilini partisinden ihraç eden, yıllarca, toplumu kutuplaştırmaktan zerre çekinmeden, yalnızca “laikliğin tehlikede olduğu”  varsayımına vurgu yaparak, bir sosyal demokrat partinin eleştirmesi gereken toplumsal sorunların hiçbirini umursamayan, zamanında, yardımcısı Onur Öymen’in, meclis kürsüsünde Kürtleri tehdit edip, Dersim katliamını örnek göstererek gözdağı vermesine göz yuman Deniz Baykal.

Evet.

Bu iki benzer(!) portre,  tek bir resimde.

Amaç, hem o günlerde partisinden istifa etmiş Deniz Baykal’a “Lütfen dön” demek, hem de ölüm yıl dönümünde, Deniz Gezmiş’i anmak.

 Bu anma şekline baktığımızda, kavramaların içini boşaltma konusu konusundaki uzmanlığımızı, yeni kuşaklara da, başarılı bir şekilde aktardığımız açık. Bir şeyin popülaritesi artıyorsa, içi hızla boşaltılmaya başladı demektir. Che Guevera resimli t-shirt giyip, hayatına dair bir şey bilmiyor olmanın farklı versiyonu olarak, Deniz Gezmiş ve hikayesini, Deniz Baykal’ın hikayesiyle aynı kefeye koymaya çalışmak. Belki de en mantıklısı, yalnızca “ergenlik” deyip, işin içinden çıkmak. Zaten, birkaç yıl sonra, onların da bu anma girişimine bakıp, güleceklerini ümit ediyorum. Deniz Gezmiş’in, 60’ların sonunda, kurduğu ve yönettiği oluşumların içeriğini herkes bildiği için, burada tekrarlamak istemiyorum. O dönemde, CHP sol tarafta gibi görünüyorduysa da, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının, çok daha farklı yapılar içinde olduğunu biliyoruz.

 Son yıllarda, Ulusalcı kesimin de onu, yalnızca “Bağımsız Türkiye” kalıbından yola çıkarak sahiplenmeye çalışması, aslında bu şekilde bir anma girişiminin muhtemel asıl kaynağı. Kişisel görüşüme göre, Deniz Gezmiş, bugün, 66 yaşında, siyasetle ilgilenmeye devam eden biri olsaydı, o kafalarla konuşacağı fazla bir şey olmazdı. Her şeyin de ötesinde, Deniz Gezmiş’in, tüm o mücadeleler sırasında, henüz 20’li yaşlarının başında olduğu unutulmamalıdır. Belki bugün yaşıyor olsaydı, yani dünya üzerinde, 41 yıl daha geçirseydi, bambaşka görüşlere de sahip olabilirdi. 1 yılın dahi, fikirlerde yarattığı etkiyi düşünürsek, 41 yıl neleri değiştirmez? Bu da olayın farklı bakış açısı tabii.

   Bir kavrama ya da bir kişiye sıkıca sarılıp, sağa sola adını ezbere durmaksızın yazmak yerine, “O günün koşullarında, bu kişi ve arkadaşları ne yapmak istemişti acaba” sorusu üzerine kafa yormak, hem o kavramı ya da kişiyi gerçek anlamda anlamaya, hem de fanatizmden uzaklaşmaya yarayacaktır. Buna paralel olarak, içi doldurulamayan bir sevgi, görüldüğü gibi, Deniz Gezmiş’i, Deniz Baykal’la aynı kefeye koymak gibi sonuçlara yol açabilir.

  Ölüm yıl dönümünde, onunla ilgili şiirler ve yazılar paylaşan insanlara, Deniz Gezmiş’in, hiçbir zaman ilgi alanlarına girmeyen -azınlık sorunları, gelir adaletsizliği, eğitim eşitsizliği, özerk üniversiteler, sağlık sisteminin sorunları- gibi problemlerle mücadeleye, gençliğini adadığını hatırlatmak gerek. Popülist konular üzerinden yapılan kolay yapıştırmalar, yalnızca içi boş günlük anmalara sebep olacaktır.

   Bu durumun doruk noktası, ismini milliyetçi ve şovenist kavramlarla birlikte anmak olarak görülebilir. Şüphesiz ki, bu, yapmaya çalıştığı şeyler ve son sözleri düşünüldüğünde, kendisinin isteyeceği son şey olacaktır.

Not: Bu yazı 6 Mayıs 2013’te Radikal’deki bloğumda yayınlanmıştır.

Yorum bırakın